İki lider, iki görüşme… Aradaki fark The Özal kitabından çıktı

Posted by

Erdoğan, Bağdat’ta Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile baş başa ve heyetler arası görüşme gerçekleştirdi. İki ülke arasında imzalanan anlaşmalardan sonra Erdoğan ile Sudani, ortak basın toplantısı düzenledi.

Bağdat’taki programlarını tamamlayan Erdoğan, “TC-CAN” uçağı ile 20.15’te Erbil kentine geldi.

IKBY HEYETİ KARŞILADI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Erbil Uluslararası Havalimanı’nda Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani ve IKBY Başbakanı Mesrur Barzani tarafından karşılandı.

Tören kıtasını selamlayan, IKBY Başkanı Barzani ve IKBY Başbakanı Barzani ile basın mensuplarına fotoğraf veren Erdoğan, daha sonra törende hazır bulunan IKBY heyeti ile selamlaştı.

Töreni ulusal ve uluslararası çok sayıda basın mensubu takip etti. Kameralar önünde gerçekleşen görüşme, akıllara Mehmet Ali Birand ile Soner Yalçın’ın ortak çalışması ‘The Özal’ kitabını getirdi.

1991 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Iraklı Kürt lider Celal Talabani’yle Ankara’da yaptığı görüşme devletin dolaylı yoldan PKK ile ilk temasının habercisiydi. Ancak bu görüşmeden önce İstanbul’da bir tanışma toplantısı yapılmıştı. Talabani, Özal ile yaptığı görüşmenin gözlerden uzak yapıldığını ve konuşulanları The Özal kitabı için şöyle anlatmıştı:

Talabani Özal’la görüşmesini anlatıyor

Celal Talabani: Onunla (Özal’la) ilk tanışmam burada İstanbul’da basit ve küçük bir ofisteydi. Kaya Toperi de vardı. İlk izlenimim, onun çok akıllı, düz, çekici ve ileri görüşlü biri olduğuydu. Ve çok kısa bir sürede arkadaş olabileceğiniz türden bir insandı. Onunla hemen ilişki kurabiliyorsunuz ve onunla dobra dobra konuşmak hiç zor değildi. Çok dikkatli dinliyordu.

Bence o yeni bir Türkiye inşa etmeyi hayal ediyordu. Sadece serbest pazara dayanan ve devlet tekelinden bağımsız bir Türkiye değil, aynı zamanda Avrupa demokrasisi tarzında demokratik bir Türkiye ve yeni bir toplum yaratmak. Ayrıca Türkiye’nin büyük bir güç olarak Ortadoğu’da, Asya’da ve Avrupa Birliği’nde önemli bir rol oynaması gerektiğini hayal ediyordu.

İlk olarak Irak Kürtlerine destek olmayı ve Türkiye’nin diğer ülkeler gibi en az Amerika ya da İngiltere gibi olması gerektiğine inandığını duyunca ilgimi çekmişti. Irak Kürtlerine destek olmak, problemlerini çözmelerine ve ülkelerini kurmalarına yardım etmek. Başta Türkiye olmakla birlikte diğer ülkelerle olan sorunlarını çözmek ve Türk kamuoyuna nasıl iyi bir izlenim bırakacakları konusunda yardımcı olmak istiyordu. Aynı zamanda Irak’taki, Kürdistan’daki sorunlarımızı ve Türkiye’ye, Avrupa’ya ve diğer ülkelere geçişimizi kolaylaştırmaya hazır olduğunu söylüyordu.

Sanırım bizi ilk önce karşıladı; oradaki insanların durumunu sordu. Irak’taki Kürtlerin lideri kim diye sordu, ilişki nedir? Oradaki Kürtlerle Türkmenlerin ilişkisi nasıldır diye sordu. Kürtler Türkiye hakkında neler düşünüyor diye sordu ve bana ilk belirttiğinde, hatırlıyorum, bana Moskova’ya uçarken uçaktaki bir gazetecinin “Talabani’nin Türkiyeye geleceği doğru mu?” diye sorduğunu söyledi. O da geldi ve gitti, demiş.

Bir sonraki gün birçok gazetenin manşetinde bu vardı. Dedi ki “Süleyman Demirel ve Sayın Ecevit tarafından Türkiye’ye ihanet etmekle, Kürdistan’ın bağımsızlığını isteyen ve partisinin adı Kürdistan olan bir Kürt lideri davet etmekle, Türkiye’yi bölmeye çalışmakla suçlandım.” Sonra da dedi ki: “Mahkemeye gittim. 25 milyon veya bunun gibi bir şey aldım.” Ben de dedim ki: “Sayın başkan, bence bana makamımı vermelisiniz.” Ve çok çok kibardı. Gerçekten.

Türkiye’nin Kürt sorunuyla demokratik bir şekilde uğraşması gerektiğini anlıyordu. Irak’taki insanlarımıza ve ayrıca Türkmenlere karşı da sempatisi vardı. Irak’taki ve dünyanın başka yerlerindeki Kürtlerin Türkiye’nin ilgisini çekebilmeleri için Türkiye tarafından benimsenmeleri gerektiğini anlıyordu. Türkiye’yi İran, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin merkezi haline getirmek, onları birbirleriyle ve Türkiye’yle bağlamak için.

Evet, Kürtlere onların babası gibi olduğuna dair bir izlenim vermek istiyordu. Onlara yardım etmek, hizmet etmek ve ilgilerini Türkiye’ye doğru yönlendirmek istiyordu. Yani Osmanlıvari bir görüşü vardı. Türkiye’nin Ortadoğu insanları, özellikle de Kürtler için yeni bir merkez olabileceğini düşünüyordu

Yani Kürtleri Suriye, İran ve Irak’ın etkisinden kurtarıp Türkiye’ye doğru yönlendirmek istedi.

Örneğin Özal Irak’taki Kürtlerin yükselişine karşı değildi. Ve hatta bir keresinde Türkiye’de bir federasyon kurulnması hakkında bile bir şeyler demişti.

Sayın Demirel seçimi kazandığı günün gecesi odasını hazırlamakla meşguldü. Beni evine götürmek üzere olan Sayın İlnur Çevik’i yolladı. Kimse beni görmesin diye ön kapıyı kullanmadık, arka kapıdan çıktık. Ben tabii ki Sayın İlnur Çevik’i takip ettim. Sayın Erçil Kazaz da bizimleydi evine ulaştığımızda evinin şu ünlü restoranın hemen yakınında olduğunu gördüm. Evinin tam karşısında ünlü bir restoran vardı. Orada bir sürü gazeteci gördüm. Yolun karşısına geçtik ve eve girdik. Bizi içeri aldı ve çok kibardı. Bana Türkiye’deki Kürtler hakkında yeni bir grup proje uygulayacaklarıbını söyledi. Kürtlerin varlığını, Kürt milletini ve dilini kabul ettiklerini söyledi. Ve bana “Öcalan ile ilgili ne yapabilirsin” diye sordu. Ben de “Sayın Demirel benim Öcalan ile ilişkilerim var ama sizin için ne yapabilirim bilemiyorum. Siz benim ne yapmamı isteiyorsunuz?” dedim. O da “Ben diekt onunla müzakere etmek istemiyorum ama bir dost olarak, tarafsız olarak ona savaşı durdurmasını söyleyebilirsiniz, bize bölgede reform yapma fırsatı vermesini isteyebilirsiniz” dedi. Ben onun öğüdünü aklımda bulundurarak oradan ayrıldım ve geri Irak’a gittim.”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir